Türkiye’nin Kara Para Ekonomisinin Aynası

11 Eylül sabahı Can Holding’e düzenlenen operasyon, Türkiye ekonomisinin karanlık yüzünü bir kez daha gözler önüne serdi. 121 şirkete el konulması, 88 milyar TL’lik kara para iddiası ve jandarmanın devreye girmesi, bu operasyonun sıradan bir mali soruşturma olmadığını gösteriyor. Ağrı Doğubayazıt’taki bir freeshop’tan başlayıp Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birine dönüşen Can Ailesi’nin hikayesi, aslında sistemin kendisinin hikayesi.

Kaçakçılıktan Holdinge: Sistemin İzin Verdiği Dönüşüm

Can Ailesi’nin yükseliş öyküsü, Gürbulak Sınır Kapısı’ndaki Meteor isimli freeshop ile başlıyor. 2002’de 614 koli kaçak sigaranın ele geçirildiği operasyonda, freeshop sahiplerinin gazetecilere saldırması bile o dönemdeki pervasızlığı gösteriyor. İran üzerinden getirilen kaçak sigaralar, vergi oranının %70 olduğu bir ortamda muazzam kâr marjları sağlıyordu.

Dikkat çekici olan, bu ailenin hem Doğubayazıt’ta hem de Edirne Kapıkule’de freeshop işletmesi. Türkiye’nin iki ucundaki sınır kapılarını kontrol eden bu yapı, organize bir kaçakçılık ağının varlığına işaret ediyor. 2008’de Kapıkule’deki antreponun duvarının delinerek sigara çalınması olayında bile soruşturulmadan kurtulmaları, sistemin korumasını gösteriyor.

 

Menzil Cemaati Bağlantısı ve Dini Örtü

Can Ailesi’nin Menzil Cemaati’nin Eskişehir kolu ile işbirliği yaptığı iddiaları, Türkiye’de kara paranın nasıl meşrulaştırıldığını gösteriyor. Tarikat bağlantıları, hem toplumsal meşruiyet hem de siyasi koruma sağlama aracı olarak kullanılıyor. Bu durum, Türkiye’de organize suçun dini referanslarla nasıl örtüldüğünün çarpıcı bir örneği.

Devasa Satın Almalar ve Sessiz Kalan Kurumlar

Can Holding’in 2019-2024 arasındaki satın almaları şaşırtıcı:

  • 2019: Bilgi Üniversitesi – 90 milyon dolar
  • 2022: Doğa Koleji – Bedel açıklanmadı (60 milyon dolar borç üstlenildi)
  • 2024: Ciner Medya Grubu (Habertürk, Show TV, Bloomberg) – 800 milyon dolar
  • 2025: Tekfen Holding’in %40 hissesi – 315 milyon dolar

Toplam 1.2 milyar doları aşan bu satın almaların kaynağı nedir? Mersin’deki sigara fabrikasına 3 milyar TL vergi borcu varken, bu paraları nereden buldular? RTÜK, SPK, BDDK gibi kurumlar bu devasa para hareketlerini nasıl görmedi?

 

Medya Gücü ve Siyasi Koruma

Habertürk’ün Doğa Koleji’nin borçları hakkında ısrarlı yayınlar yapması, ardından Can Holding’in hem Doğa’yı hem de Habertürk’ü satın alması ilginç bir kronoloji. Kenan Tekdağ’ın önce Ciner Medya’da, sonra Can Holding’de tek adam olarak kalması, medya-sermaye-siyaset üçgeninin nasıl işlediğini gösteriyor.

Gazeteci İsmail Saymaz’ın “operasyon bir haftadır bekletildi ve Saray’dan izin alınarak başlatıldı” iddiası kritik. Eğer doğruysa, Can Holding’in 2020’den beri devam eden soruşturmaya rağmen büyümesine kimlerin izin verdiği sorusu daha da önem kazanıyor.

Lale Cander Faktörü ve İtalya Bağlantısı

Lale Cander’in hikayesi ayrı bir parantez açmayı gerektiriyor. Pirelli Türkiye CEO’luğundan Can Holding’e, oradan Türkiye-İtalya İş Konseyi Başkanlığına uzanan kariyer, Baykar-Leonardo anlaşması gibi kritik savunma sanayii anlaşmalarında rol oynaması, Formula-1 ihalesini alıp sonra iptal edilmesi… Cander’in “Külliye’nin adını fazla kullandığı için gözden düştüğü” iddiası, sistemin nasıl işlediğini gösteriyor.

Sistemik Sorunlar ve Sorulmayan Sorular

Can Holding operasyonu bireysel bir vaka değil, sistemik bir sorunun tezahürü:

  1. Devlet İçindeki Ortaklar: 88 milyar TL’lik kara para trafiği, devlet içinde ciddi ortaklar olmadan mümkün değil. Gümrük, maliye, bankacılık sistemindeki kimler göz yumdu?
  2. TMSF’nin Rolü: TMSF’ye devredilen şirketlerin akıbeti ne olacak? Geçmişte TMSF’ye devredilen şirketlerin kimlere satıldığını hatırlayalım. Bu bir el değiştirme operasyonu mu?
  3. Jandarmanın Devreye Girmesi: Polisin değil jandarmanın operasyonu yürütmesi, konunun güvenlik boyutunu mu gösteriyor?
  4. Varlık Barışı Kullanımı: Savcılığın “Varlık Barışı’nı kara para aklamada kullandılar” iddiası, bu yasanın nasıl istismar edildiğini gösteriyor.

Gelecek Senaryolar

Senaryo 1 – Kontrollü Tasfiye: Can Holding varlıkları TMSF üzerinden “temiz” sermayeye devredilir. Medya kuruluşları yandaş gruplara, eğitim kurumları vakıflara aktarılır. Birkaç kişi sembolik ceza alır, sistem devam eder.

Senaryo 2 – Domino Etkisi: Can Holding soruşturması derinleşir, siyasetçiler, bürokratlar, diğer holding sahipleri de soruşturmaya dahil olur. Bu durum ekonomide güven bunalımı yaratır, dolar yükselir, sermaye kaçışı başlar.

Senaryo 3 – Örtbas Operasyonu: Soruşturma sessizce kapatılır, el konulan şirketler geri verilir, birkaç küçük ceza ile konu kapanır. Can Holding “temizlenmiş” olarak yoluna devam eder.

Senaryo 4 – Yeniden Yapılandırma: Can Holding parçalanır, stratejik varlıklar (medya, enerji) devlet kontrolündeki şirketlere, eğitim kurumları vakıflara devredilir. Yeni bir sermaye grubu yaratılır.

Sonuç: Sistemin Aynası

Can Holding operasyonu, Türkiye ekonomisinin temel sorunlarını ortaya koyuyor: Kara para ekonomisi, vergi kaçırma, siyasi koruma, tarikat bağlantıları, medya gücünün kötüye kullanımı… Bu sorunlar çözülmeden, sadece Can Holding’e operasyon yapmak, hastalığın kendisini değil semptomunu tedavi etmek gibi.

30 bin çalışanı olan, 500’den fazla akaryakıt bayisi bulunan, binlerce öğrencinin eğitim aldığı, milyonların haber aldığı bir yapıya 2020’den beri soruşturma varken neden 2024’e kadar beklendiği sorusu kritik. Bu sürede kimler uyarıldı, kimler malını mülkünü kurtardı, hangi paralar yurt dışına kaçırıldı?

Türkiye’nin en büyük sorunu, kara paranın ekonominin ana damarlarına nüfuz etmesi. Can Holding sadece buzdağının görünen kısmı. Benzer yapıların sayısı, benzer yöntemlerle büyüyen holdinglerin varlığı, sistemin kendisinin sorgulanmasını gerektiriyor.

Operasyonun zamanlaması da dikkat çekici. CHP’li belediyelere yönelik operasyonlar, Rezan Epözdemir davası, siyasi gündemin yoğunluğu… Can Holding operasyonu bu tablonun neresinde duruyor? Yoksa bu, daha büyük bir hesaplaşmanın parçası mı?

Son tahlilde Can Holding vakası, Türkiye’de kapitalizmin vahşi, kontrolsüz ve kriminal boyutlarını gösteriyor. Kaçakçılıktan başlayıp holding sahibi olmak, bu sistemde mümkün. Tek şart: Doğru zamanda doğru kişilerle doğru ilişkileri kurmak. Can Ailesi bunu başardı, ta ki sistem onlara ihtiyaç duymayı bırakana kadar.

Bu operasyon, Türkiye ekonomisinin ne kadar kırılgan, ne kadar kara paraya bağımlı olduğunu gösteriyor. Gerçek soru şu: Can Holding’den sonra sıra kimde? Ve daha da önemlisi: Bu sistem ne zaman ve nasıl değişecek?

 

 

Can Ilker 

Bir Düşünür…

Ekonomist / Stratejist

Başa dön tuşu